27 Mayıs 2010 Perşembe

HIDRELLEZ GELENEKLERİMİZ

             
      Her yıl 5 ve 6 Mayıs tarihlerinde yapılır. Yöre insanının inanışlarına göre aşağıdaki şenlikler ve törenler düzenlenerek baharın gelişi kutlanır. Olağan üstü güçlerden yardım sağlama inancı ile;

1. Atbaba;
Yörede bulunan atbaba isimli bir derviş'in mezarı ziyaret edilerek, bereket, sağlık, kısmet, zenginlik ve hastalıklardan kurtulmak amacı ile insanlarımız giyeceklerinden söktükleri parçaları atbaba'nın mezarına bırakırlar ve dileklerini dilerler.

2. Hıdrellez'den bir gün evvel insanlarımız bir çömleğin içine su doldurarak çeşitli madeni eşyalarını bu su dolu çömleğe atarak ağzını kapatırlar. İnanışa göre Hıdır baba o gece çömleğin başına gelir ve herkesin kısmetini belirler. Sabah çömlek açılır ve kısmetler çekilerek maniler okunarak yorumlar yapılır.

3. Bahçelerde ağaç ve gül dallarının altına zengin olmak amacı ile sarılarak gömülen paralar ve çöplerden yapılan evler, ev sahibi olmak amacı ile kurulur ve dilekler dilenir.

4. Kuru soğan yaprakları ile kaynatılarak boyanan ve rafadan hale getirilen yumurtalar tokuşturularak kırılır ve yumurtası kırılmayanın önümüzdeki yıllarda şansının açık ve kısmetli olacağına inanılır.

5. Ateşler yakılır ve üzerinden atlanarak dilekler dilenir.

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Halise Hatun Camisi

Hayırsever Hacı İbrahim Ağa tarafından eşi Halise Hatun adına 1700 yılları başlarında yaptırıldığı sanılmaktadadır.Bir şerefli minaresi 18.yüzyıllarda yapılan minarelere benzemektedir.
Caminin güneyinde etrafı duvarlarla çevrili küçük bir haziresi(mezarlık)vardır.Resimde görüldüğü gibi dikdörtgenler prizması biçiminde,mermer sutünlarla çevrili bir anıt mezar var.Bunun bir aile mezarlığı olduğu anlaşılmaktadır.Bu anıt mezarda iki mermer arıdukalı mezar görülmektedir.Üzerlerinde yazılı taşları da yoktur.

                                kaynak: www.uzunkopruluyuz.biz

Özgürlük Anıtı

Uzunköprü'de, köprünün kent tarafındaki başında bir anıt çeşme olarak yapılmış, çok anlamlı bir anıt var. Buna halkımız Hürriyet çeşmesi demektedir. Yapılan araştırmalarda, Türkiye'de demokrasi'ye geçişi sembolize eden böyle bir anıt'a, o dönemde , Uzunköprü dışında başka bir yerde bulunmadığı tespit edilmiştir. Bu anıtın varlığı bize, yapılışı döneminde Uzunköprü'de, başta kaymakam Mazhar Müfit (Kansu) ve Belediye Başkanı Hafız İsmail (Yayalar) efendi olmak üzere demokrasinin anlamını bilen ve yurdumuzun demokrasi ile yönetilmesini isteyen aydınların olduğunu göstermektedir. Bu çok anlamlı anıtın kuruluşunu, Yeni Edirne gazetesinin 14 Kanunu evvel 1324 (14 Aralık 1908) tarih ve 106 numaralı sayısında özet olarak şöyle görüyoruz;
" Cis-i Ergene'de (Uzunköprü) meşrutiyet anayasasının yeniden yürürlüğe konması ve yeni meclisi mebusanın oluşturulması nedeniyle, Belediye dairesi önünde 11 Aralık 1908 tarihinde büyük bir tören yapıldı. "Osmanlıların milli ve umumi düğünü" başlığı altındaki bu haberde. anıtın açılış konuşmasını yapan Kaymakam Müfit Bey, halka ve öğrencilere meşrutiyetin anlamını, ve Fransız devriminin getirdiği demokrasinin ana ilkeleri olan Hürriyet (özgürlük), Adalet, Müsavet (eşitlik), Uhuvvet (kardeşlik) sözcüklerini anıtın dört yanına mermer yazıtlar biçiminde yerleştirerek ölümsüzleştirmişlerdir. Askerler, hükümet ileri gelenleri öğrenciler ve kalabalık bir halk topluluğu törene katılmış, hep bir ağızdan,
"Yaşasın meclis-i mebusan
Yaşasın kanun-i esasi
Yaşasın ordumuz
Yaşasın padişahımız" haykırışları ile yeri göğü inlettiler. Askerler resmi geçit yapıp kışlalarına çekildiler. Edirne'den getirilen ince çalgıcılar Hürriyet marşını çalarken belediye de Kaymakam ve Belediye Başkanı kutlamaları kabul ettiler. Gece de belediyenin önünde şenlikler ve fener alayı yapıldı. Bu törende bir ruştiye okulu öğrencisi tarafından şu koşuk manzume okundu."

" Milletin fahrı Niyazi, ordumun enverleri
Muhterem cemiyetin ey kahraman askerleri
Azm-ı kati samı ceri ittihat rehberleri
Devleti ihya eden şurayı ümmet erleri
Ordumuz etti yemin
Titredi haku zemin
Milleti etti emin
Açıldı rahı nevin
Sancağımız şanımız
Türk oğludur sanımız
Vatan bizim canımız
Feda olsun kanımız."                                              kaynak: www.uzunkopruluyuz.biz

Uzun ince bir köprü: Uzunköprü (Cisr-i Ergene)

Dünyanın en uzun 2. taş köprüsü olduğu söylenen Uzunköprü 500 yıllık tarihinde aralıksız hizmet vermekte ve karayolunun yükünü çekmeye halen devam etmektedir.

II. Murat`ın, Ergene Nehri üzerine 1426 - 1444 yılları arasında Mimar Müslihiddin`e yaptırdığı Uzun Köprü; 1.392 metre uzunluğunda, yer yer 6.80 - 6.90 metre genişliğinde ve 174 gözlü inşa edilmiştir.

Yapılış Nedeni

Osmanlı devletinin, İstanbul`a fethinden önce Anadolu`ya ulaşımı Gelibolu üzerinden Çanakkale Boğazı'ndan geçiş ile yapılıyordu. Edirne ile Gelibolu arasındaki ulaşımda bir geçilmesi gerek olan Uzunköprü yöresindeki Ergene ırmağı geçit yeridir. Ancak ilkbahar ve kış aylarında nehrin taşması nedeni ile
yol aylarca kapalı kalmaktadır. Bu durum Osmanlı devletinin Anadolu`ya geçişlerini yavaşlatmaktadır. Bu durumu gören II. Murad 1426 yılında köprünün yapımı için ferman çıkartır.

Ergene köprüsünün kuruluşunu Hoca Sadettin ünlü Tacü't Tevarih (C.II.S.164) adlı kitabında şöyle anlatmaktadır.

"Anadolu illerinde boy atan, türeyen, çalı çırpı ve diken örneği devlet düşmanları doğru yoldaki sultanın eliyle bu suretle temizlenince, Rumeli yakasının düzenine eğilmek zamanı gelmiş bulunuyordu. Bu amaçla H.831 (M.1427) yılında padişahın (II.Murat), Gelibolu boğazından geçerek Edirne Kentine geldi ki, bu belde uğurlu ayaklarının getirdiği mutlulukla güzelliklerin durağı oldu.

Sancak beylerinden İshak beye yollanan bir fermanda, onun sayısız askerle Las (Sırp) diyarına akın salması, ülkenin değerli mallarını ganimet olarak toplayıp, din yolunda savaşanları beslemesi ve din uğruna düşen görevi yerine getirmesi istenmişti.

II.Murat o yılı anılan şehirde dinlenerek geçirirken Ergene Köprüsünün yapılması için bir emir vermişti.

Söylendiğine göre Ergene köprüsünün bulunduğu yer vaktiyle cengelistan (sık orman) imiş. Ve bucağı batak, ormanlık yöreleri ise haramilere sığınak olurmuş. Bu ormanlıkta gizlenen yan kesiciler, her an gelen giden yolcuların yollarını keser, nice günahsızları öldürürlermiş. Hiç bir gün geçmezmiş ki bu korkulu ve tehlikeli yerde bir nice çaresiz zulüm kılıcıyla doğranmamış ve varlıkları parçalanmamış olsun.

İşte bu nedenle aydın yolları tutan padişah, cana kıyan yollarda keder dikenlerini kaldırmak üzere ve pek çok paralar sarf ederek, önce bölgeyi temizletti. Orasını konaklayacak düzenli bir yer haline getirdi. Yüz yetmiş dört yüksek kemer üzerine uzatılmış eşsiz bir köprü yaptırdı ki, cihana örnek oldu."

Anadolu'daki en büyük köprü olan eser, II. Abdülhamid dönemindeki onarım sırasında üzerinden alınarak Gazi Mahmut Bey Çeşmesi üzerine yerleştirilen, kartuş içine alınmış iki satır sülüs hatla işlenmiş kitabesine göre 1444(H.847) yılında tamamlanmıştır. Ayrıca inşa kitabesinin yanındaki bir satırlık yazıtta köprünün 174 göz olduğu belirtilmiştir.

Kitabenin transkripsiyonu ve tercümesi şöyledir:

Amara bi-binâ-i hâze'l-cisr'l-müşeyyed es-Sultan Murad bin Sultan Muhammed afâ anhumafi seneti seb'a ve erbaine ve semanemiye hicriye.

(Kurulmuş olan bu köprünün yapılması Allah günahlarını bağışlasın sultan Muhammed oğlu sultan Murad tarafından hicri 847 yılında emredilmiştir.)

Malzeme
Köprüde tamamen kesme köfeki taşı kullanılmıştır. Araştırmacılar bu taşların, Ergenenin ötesindeki Eskiköy, Kuleliburgaz, Taşçıarnavut, Kestanbolu ve Süleymaniye köylerindeki ocaklardan elde edildiğini yazar.

Süsleme

Uzunköprü'deki taş süslemeler köprü kemerlerinde veya kemer duvarlarında bulunmaktadır. Bunların ne kadarının onarım sırasında, ne kadarının döneminden kalmış örnekler olduğunu tam olarak belirleyememekteyiz. Ancak kemer kilit taşı gibi, onarımlar sırasında değiştirilmesi oldukça zor görünen bölümlerdeki süslemelerin döneminden olabilecekleri akla yatkındır. Bu süslemelerin bir bölümüne II.Murad dönemi ve öncesi taş süslemelerinde de rastlanmaktadır. Süslemeler köprünün sadece bir cephesine değil her iki cepheye de işlenmiştir.

Bitkisel Süslemeler: Bitkisel süslemelerin bir bölümü köprünün kemerlerinin kilit taşlarında, yüksek kabartma tekniğiyle alt ve üst uçları üç dilimli palmet kabartmasıyla bitirilmiş dilimli kartuş veya madalyon biçiminde işlenmiştir. Bunların bazılarında, dairesel madalyon yüzeyinin belirli eksenlere yerleştirilmiş lotus ve palemetlerle doldurulduğu gözlenmektedir . Kemer kilit taşlarında bulunan bitkisel süslemelerin bir bölümünde, kilit taşının şekline göre düzenlenmiş ve üç dilimli palmetleri çerçeveleyen rumi yapraklar dikkati çeker . Bunlarda yaprak yüzeyleri ikinci defa işlenmeden bırakılmıştır. Kemer kilit taşlarının bazılarında da, dairesel madalyon yerine bir kabara yapılarak alt ve üst uçlarına birer üç dilimli palmet ve bu palmetin taç yaprağından çıkan basit rumiler işlenmiştir.
Bitkisel süslemelerin bir bölümü kemerlerin duvarlarında tek bir taş üzerine kabartılmış biçimdedir. Bunlardan birinde tek eksen ve tek sap üzerinde sıralanan lotus ve üç dilimli palmetlerden oluşan düzenleme gözlenir. Lotüslerin çanak yaprakları üç dilimli bir palmet şeklinde birleşir. Aynı şekilde taç yaprakları da birer üç dilimli palmet olarak düzenlenmiştir. Lotüslerin çanak yaprakları, diğerlerinden daha büyük tutulmuş bir üç dilimli palmeti çerçeveler. Kemer duvarlarında bulunan dairesel madalyonlardan birinde yüzey, altı eksene bölünmüş, sapları merkezde bir üçgen yapacak şekilde birleşen lotüsler üç eksene yerleştirilmiştir. Lotüslerin taç yapraklarından çıkan sapların taşıdığı üç dilimli palmetlerde diğer üç ekseni doldurmaktadır. Lotüslerin çanak yaprakları üç dilimli palmetlerin kökünde birleşim yaparlar. Lotüslerin yaprak yüzeyleri işlenmişken üç dilimli palmetlerin çanak yapraklarının volütlendiği gözlenmektedir.

Geometrik Süslemeler: Tıpkı bitkisel süslemelerde olduğu gibi, geometrik süslemelerde köprünün kemer kilit taşları ve kemer duvarlarında yer almaktadır. Kemer kilit taşlarının ikisinde yüzeyi kufi yazı ve kırık çizgi sisteminden gelişen ve altı kollu yıldızlardan meydana gelen geometrik düzenlemeden alınmış örneklerle süslenmiş kabaralar bulunmaktadır. Kemer kilit taşlarının birinde çember yaylarından gelişen ve daire merkezlerinde küçük altıgenler oluşturan altı kollu yıldız kabartması yer alırken bir diğerinde eşkenar sekizgenle geçmeler yapan uzun sekizgenlerin meydana gelen geometrik düzenleme bulunmaktadır. Kilit taşlarının birinin yüzeyinde de kırık çizgilerin bir karenin merkez ve köşelerinde sekiz kollu yıldız oluşturmasıyla meydana gelen geometrik süsleme vardır. Bu düzenlemenin değişik bir çeşitlemesine köprü korkuluğunun altındaki taş sırasında rastlanmaktadır. Bu düzenlemenin kırık çizgilerle değil de çember yaylarıyla oluşturulan bir örneği, kemer duvarlarından birinde izlenebilmektedir. Kemer duvarlarında yer alan bir başka taş üzerinde de, onikigen, eşkenar dörtgen ve sekizgen gibi çokgenlerle oluşturulmuş oniki köşeli yıldızdan meydana gelen geometrik düzenleme görülmektedir.

Figürlü Süslemeler:Köprünün Edirne tarafındaki bölümünde bulunan üç köşeli cumbanın korkuluk taşlarından ikisinde muhtemelen tamirler sırasında işlenmiş figürlü süslemeler görülmektedir. Bunlardan birinde korkuluk taşının bir köşesine, gövdesi yivlenmiş bir vazo içine yerleştirilmiş bir lâle kabartması işlenmiş diğer bölüme ayaklarıyla bir insan başına ve iki ağaca basan aslan figürü kabartılmıştır. Korkuluk taşlarından diğerini tek bir fil kabartması süslemektedir. Benzer bir fil kabartması da kemer duvarlarının üst bölümündeki tek bir taş üzerine işlenmiştir. Kemer duvarlarına işlenen tek figür örneklerinden birini boynundan zincirlenmiş aslan, diğerini de bir kuş oluşturmaktadır. Figürlü süslemelerin ikisinde hayvan mücadelesi tasvir edilmiştir. Bunlardan birinde bir ceylana saldıran kartal diğerinde de bir aslanı kuyruğundan yakalayan hayali bir kuş figürü betimlenmiştir. Figürlü süslemelerin en dikkati çekeni, bir dairesel madalyon içine başları birbirine birleştirilmiş olarak işlenen üçlü aslan kabartmasıdır.

Üslûp ve Değerlendirme

Hepsi kabartma tekniğinde işlenen ve bitkisel, geometrik ve figürlü süslemeler olarak grupladığımız bu örneklerin, bir bölümü köprünün inşaatı sırasında yapılmış olabilir. Ancak özellikle korkuluk taşlarındaki figürlü örneklerin, dönem içinde karşılaştırma yapabileceğimiz örnek yokluğundan ve onarım kitabesinden hareketle daha sonra yapılmış olduklarını ileri sürebiliriz.
Kemer kilit taşlarının aşağıdan yukarıya doğru genişleyen yüzeyi, özellikle işlenecek bitkisel süslemelerde belirleyici olmuştur. Karmaşık düzenlemeler yerine, kartuş ve madalyonla sınırlanmış bir yüzey lotus, rumi ve üç dilimli palmetlerle doldurulmuştur. Gerek geometrik ve gerekse de bitkisel süslemeler erken Osmanlı taş süslemesinde daha önce örnekleri görülen uygulamalardır ve tek parça taş üzerinde bulunmalarına bakılırsa ya yerde yapılmışlardır ya da, daha önce yapılan fakat yıkılmış bir yapıdan getirilerek burada değerlendirilmişlerdir.
Kemer kilit taşlarındaki örneklerden bazılarının taşın erimesi şeklindeki tahribatlara bakılarak değiştirilmemiş olması göz önüne alındığında döneminden bir süsleme olduğuna karar verilebilir.
Kemer kilit taşlarındaki geometrik süslemeler ve kabaraların benzer örneklerine daha önceki eserlerde rastlanmıştır. Bazı taşların örgüsündeki derz izlerinin inceliği de bu örneklerin döneminden olabileceğini akla getirmektedir. Kemer duvarlarında yer alan geometrik süslemeler ya tek bir taşın tamamına ya da bir kısmına işlenmişlerdir. Bu örneklerin bir bölümünde düzenlemeler onarımlar sırasında işlenmiş kadar yeni görünmemektedir. Derz ve harç izlerinden onarımlar geçirdiği belirlenebilen kemer duvarlarındaki bu örnekler muhtemelen buralarda bulunmaktaydı. Onarımlar sırasında eski yerlerine konmuş olunmalıdır.
Gerek bitkisel ve gerekse de geometrik süslemelerdeki çeşitlilik, süslemelerin tek bir usta elinden çıkmadığını göstermektedir. Muhtemelen köprüde çalışan taşçı ustalarının kendi dağarlarından aktardıkları bezeme örnekleri olmalıdırlar.
                                                                                    kaynak:www.edirneden.com

UZUNKÖPRÜ'NÜN TARİHSEL GELİŞİMİ


 

Uzunköprü kenti, Sultan II. Murat tarafından Ergene Nehri adı ile kuruldu. Uzunköprü ile ilgili ilk yazılı metin, Sultan II. Murad’ın Vakfiyesi, “Vakfı Sultan Sultan Murat Der Ergene” başlığını taşır. Hoca Sadettin Tacü’t Tevarih (C.II.S.164) adlı yapıtında “...Orasını konaklayacak düzenli bir yer haline getirdi. 174 yüksek kemer üzerine uzatılmış eşsiz bir köprü yaptırdı ki, cihana örnek oldu. Köprünün bir başında Ergene adı ile anılan bir kasaba kondurup.” diyerek, bu kasabanın adının Ergene olduğunu belirtir. Kanuni Sultan Süleyman dönemine kadar bu adla anıldı. Kanuni’nin sadrazamı Mustafa Paşa 1529’da Mimar Sinan’a Bulgaristan’da, Meriç üzerinde yirmi kemerli Cisr-i Mustafa Paşa Köprüsü’nü yaptırdı. Bu köprünün başındaki kasabaya da Cisr-i Mustafa Paşa Kazası dendi.Edirne Sancağına bağlı, köprülü olan bu iki kasabada, karışıklıkları önlemek amacı ile Ergene Kentinin adı Cisr-i Ergene’ye çevrildi. Ancak, halk bu değişikliği hiçbir zaman kabul etmeyerek, Uzunköprü adını benimsedi.Uzunköprü’nün bir yerleşme yeri olarak tarihi Osmanlı Devleti’nin bu yöreyi fethetmesi ve II. Murad’ın burada bir köprü ve onun yanıbaşında bir kent kurma emrini vermesiyle başlar.

1536 yılında Şehzade Süleyman Paşa Çanakkale Boğazı’ndan Rumeli’ye geçerek Gelibolu, Bolayır ve Tekirdağ yörelerini almış, Akıncı beylerden Hacı İlbey ve Paşayiğit’in komutasındaki kuvvetler de Malkara, Keşan, Hayrabolu ve İpsala’yı ele geçirmişlerdir.

Osmanlı kayıtlarından, bu dönemde Uzunköprü’nün yerinde hiçbir yerleşim olmadığı anlaşılmıştır. Uzunköprü’nün kurulması, bu toprakların Osmanlı Devleti’ne katılmasından sonra olduğu için “Kuruluş Dönemi”ni de Osmanlı İmparatorluğu Dönemi içinde saymaktayız.

Uzunköprü, dönemin başkenti Edirne ile Anadolu’nun bağlantısını sağlayan Edirne-Gelibolu yolu üzerindedir. Ergene Nehri taştığı zaman orduların geçişini engellediği için Sultan II. Murad 1427’de buraya ulu bir köprünün yapılmasına, yanıbaşına da Ergene şehrinin kurulmasını istemiştir. Kurulan Ergene şehri Rumeli yakasındaki ilk Türk şehridir.

Kurtuluş Savaşı döneminde sosyo-ekonomik açıdan durağanlık gösteren Uzunköprü’nün ekonomik ve kültürel açıdan gelişmesi Cumhuriyetin ilanından sonra hız kazanmıştır.

1913 yılında Türk kültürünü ve ulusal çıkarlarını savunmak için kurulan Türk Ocağı binası yenilenmiş, Halkevi kurulmuştur.

1926-27’lere gelindiğinde sanayideki gelişmeler, 10 buharla çalışan un değirmeni, 1 yapağı fabrikasının açılmasıyla kendini göstermiştir.

1950’lerde ise bunlara 5 un fabrikası, 6 nebati yağ fabrikası, 1 elektrik santrali, özel kişilere ait 20 ambar eklenmiştir.

1893 ve 1894 yıllarında çıkarılan iki Edirne İli Salnamesi’nde Uzunköprü kasabası Ergene Nehrinden 15 dakika ve demiryolu istasyonundan 50 dakika kadar uzaktadır. Karayolu ile il merkezi olan Edirne’ye sekiz saat ve tren ile iki saatte gidilir. Edirne, Havsa, Babaeski, Hayrabolu, Malkara, Keşan, İpsala ve Dimetoka ilçeleri ile sınırlıdır.

UZUNKÖPRÜ TİCARET BORSASININ KURULUŞU

       Uzunköprü'de yukarıda sözü geçen 655 sayılı yasa ve tüzüğe göre “UZUNKÖPRÜ TİCARET BORSASI” 1925 yılında kuruldu ve 1926 yılında çalışmaya açıldı. Türkiyede ilk kurulan borsalardandır. Ancak gelir yetersizliğinden dolayı Borsamız uzun ömürlü olmamış ve 7 yıl sonra kapatılmıştır. İkinci defa 30 mart 1936 tarih ve 2/4276 Bakanlar Kurulu Kararı ile yeniden Borsamız kurulmuş ve aynı yıl içinde faaliyete geçmiştir. İlk kuruluş tarihine göre UZUNKÖPRÜ TİCARET BORSASI yurdumuzda kurulan borsaların 10'uncusu, 2. Kuruluş tarihine göre de 19'uncusudur. 

         UZUNKÖPRÜ TİCARET BORSASI kuruluş tarihinden 1958 yılına kadar TİCARET VE SANAYİ ODASI ile birlikte şu anda TİCARET VE SANAYİ ODASI'nın olduğu yerdeki binada hizmet vermiştir. Her iki kuruluşun personelini alamaz duruma gelen bu bina ticaret odasına bırakılarak 1958 yılında, köprü başında bulanan yeni yaptırdığı hizmet binasına taşınmıştır çalışma büroları, toplantı salonları, satış salonu, ardiyesi ve tartı yeri olan bu bina Borsanın tüm gereksinimlerini karşılayacak durumdaydı. Üçüncü  yeni hizmet binası şu andada kullanılan, Cumhuriyet Mahallesi ZAHİRECİLER SİTESİ adresinde  600 m2 üzerine 1.297 m2 kapalı alanı olan Borsamız binası  20 Eylül 1990 tarihinde hizmete açılmıştır.

25 Mayıs 2010 Salı

Uzunköprü tarihçesi

Uzunköprü İlçesinin eski bir tarihi yoktur. Uzunköprü Osmanlı padişahlarından 2.Murat tarafından “Cesri-i Ergene” adı ile kurulmuştur. 2.Sultan Murat Varna seferinden dönerken Ergene Nehri’ne geldiğinde orduları ile su taşkınlığından dolayı nehri geçememiş ve geceyi nehrin sahilindeki bayırda geçirmek zorunda kalmıştır.

       Gelibolu istikametine gidebilmesi için nehrin üzerine bir köprü yapılmasının lüzumlu bul-muş ve hemen inşaatı için emir vermiştir. Bu emir üzerine Hicri.829’da inşaata başlanmış ve Hicri.847 yılında sona ermiştir.18 sene gibi uzun bir müddet süren bu muazzam eser 1293 m. uzunluğunda, 5,5 m. genişliğinde ve 174 kemerli olarak inşa edilmiştir. Köprünün inşaatı ile Cesri-i Ergene adıyla bir kasaba kurulmuş ve bugünlere kadar gelmiştir.

        O zaman inşaatlarda çalışan amele için imarethane, cami, kervansaray, medrese, hamam ve 2.Murat’ın ikametine mahsus bina ile köprünün öbür tarafından Ergene nehri üzerine inşaat edilen iki değirmenin muhafazası için Kırkavak Köyünden buraya birkaç aile iskanları yapılmıştır. Aynı zamanda Mehmet Bey’e Salarlı ve Malkoç, Yakupbey ve Karahamzabey gibi emekli gazilere yurtluk verilmesi için geniş ormanlık sahası olan bu yere UZUNKÖPRÜ ilçe-sinin ilk temelleri atılmıştır.

         İlçenin kuruluşundan önce Ömerbey, Yeniköy, Eskiköy, Kurtbey, Salarlı, Turnacı, Maksutlu, Değirmenci, Harmanlı isimleri ile tespit edilen birkaç köy ve 18 köyün mevcut ahalisi Türklerin Gelibolu’ya geçtikleri tarihten sonra buralara yerleşmiş oldukları tespit edilmiştir.

        2.Sultan Murat büyük köprüyü, camiyi, hamamı ve değirmenleri yaptırdıktan sonra bunların muhafazası ve idaresi için lüzumlu masraflara karşılık olmak üzere yukarıda zikredilen 18 köyün aşarını ve bu müesseselere tahsis ettiği eski Vilayet salnamesinde yazılıdır.

        Köprünün mimarı hakkında tarihe müstenit bir bilgi henüz elde edilmemişse de salnamede bu köprünün inşaatına kuşaktan İshak Bey’in nezaret ettiği yazılıdır. Bu köprü inşaatına köprü başında ve Belediye parkı ile tasfiye olunan yerde medfun Gazi Mahmut Bey isminde bir zatın köprünün inşaatında nezaret ettiği ve mutemet olarak çalıştığı, vefatı ile yerine İshak Bey’in nezaret ettiği öğrenilmiştir. “Cesri-i Ergene” Edirne’den Gelibolu’ya ve oradan da gemilerle Avrupa’ya, Mısır’a ve Suriye’ye sevk edilen birçok tüccar mallarının güzargahı olmuştur. O zamanlarda İstanbul Bizanslıların elinde bulunduğundan Edirne’den ticaret eşyaları yüklü kervanlar ile hep Cesri-i Ergene’den geçerek Gelibolu’ya gönderildiği Edirne tarihinde yazılıdır.

İlçe adının hikayesi

            Bu içeriği yazdırmak için tıklayın...  Yazı tipini küçültmek için tıklayın.  Yazı tipini büyütmek için tıklayın.

Uzunköprü kenti, Sultan II. Murat tarafından Ergene Şehri adı ile kuruldu. Uzunköprü ile ilgili, ilk yazılı metin, Sultan II. Murad’ın vakfiyesi, “Vakfı Sultan Murad Der Ergene” başlığını taşır. Hoca Sadettin Tacü’t Tevarih  (C.II.S.164) adlı yapıtında “…Orasını konaklanacak düzenli bir yer haline getirdi. 174 yüksek kemer üzerine eşsiz bir köprü yaptırdı ki, cihana örnek oldu. Köprünün bir başında ERGENE adı ile anılan bir kasaba kondurup.” Diyerek, bu kasabanın adını Ergene olduğunu belirtir. Kanuni Sultan Süleyman dönemine kadar bu adla anıldı.

            Kanuni’nin sadrazamı Mustafa Paşa 1529’da Mimar Sinan’a Bulgaristan ‘da Meriç üzerinde yirmi kemerli Cisr-i Mustafa Paşa köprüsünü yaptırdı. Bu köprünün başındaki kasabaya da Cisr-i Mustafa Paşa kazası dendi.

            Edirne sancağına bağlı, köprülü olan bu iki kasabada, karışıklıkları önlemek amacı ile Ergene Kentinin adı Cisr-i Ergene’ye çevrildi. Ancak, halk bu değişikliği hiçbir zaman kabul etmeyerek, Uzunköprü adını benimsedi.

            Ünlü seyyahlardan A.Dela Motraye, Avrupa, Asya ve Afrika adlı Seyahatnamesinde, 1727 yılında Cisr-i Ergene’ye gelindiğini, Türkler bu kasabaya Usun Kupru (Uzunköprü) dediklerini yazar.

            Keçecizade İzzet Molla da 1820’de Keşan sürgününden dönerken Uzunköprü’den geçer, Mihnetkeşan adlı yapıtında,

            “Azimet edüb niyet üzre heman

            Görüldü Uzunköprü çün ab-ı revan” der.

            Keçecizade İzzet Molla da halkın benimsediği Uzunköprü adını kullandı. 1873 yılında Uzunköprü’den demir yolu geçer. Cisr-i Ergene olduğu halde, yeni istasyon binasına “Uzunköprü” levhası asılmış ve tren tarifelerinde de Uzunköprü yazılmıştı.

            Sonuçta, 1917 yılında çıkan Devlet Salnamesinde, ilçenin resmi adı Cisr-i Ergene bırakılmış ve halkın benimsediği Uzunköprü adı kabul edilmiş oldu.

Ancak 1920 yılında Uzunköprü’yü işgal eden Yunanlılar kentin adını Makrifere’ye çevrildi. 2 yıldan fazla bu adla anıldı. 18 Kasım 1922’de kurtuluştan sonra kentimiz Uzunköprü olan özgün adına kavuştu.

Uzunköprü'de belediyenin kuruluşundan günümüze kadar başkanlarımız.

1-Sadık Efendi 1868-1872

2-Hacı Şerif Ağa 1872-1875

3-ÖmerAğa 1875-1878

4-AhmetBey 1884-1887

5-Tecelli Efendi (çora) 1887-1894

6-AhmetBey 1894-1898

7-Hafız İsmail Ef.(Yayalar) 1898-1908

8-Hafız İbrahim Efendi 1908-1912

9-Hafız İsmail Ef. (Yayalar) 1913-1917

10-Mustafa Efendi (Yayalar) 1917-1920

11-İşgal yılları  1920-1922

12-Mustafa Efendi (Yayalar) 1922-1942

13-Arif Ölçmen 1942-1946

14-Kazım Taner 1946-1950

15-Mustafa Yayalar 1950-1954

16-Mustafa Soykan 1954-1956

17-Hüseyin Yiğit 1956-1958

18-HüseyinAlfman 1958-1960

19-Ziya Yağcı 1961-1967

20-Âhmet Inceoğlu 1968-1977

21-SeyfıErbil 1977-1980

22-Muzaffer Güzeland 1980-1983

23-İbrahim Üzrek 1983-1989

24-Ahmet İnceoğlu 1989-1994

25-Ömer Kuldaşlı 1994-2004

26-Ercan Çobanoğlu 2004-2009

27-Av.Enis İŞBİLEN 2009-…..


Uzunköprü'de İlk Belediye Binasının Yapılışı

 

    Uzunköprü'de, yukarıdaki resimde görülen belediye binası, kaymakam Mazhar Müfit (Kansu) Beyin ve Belediye Başkanı Hafız İsmail (Yayalar) efendinin öncülükleri ve halkın parasal yardımları ile 1905 yılında kurbanlar kesilerek temeli atıldı. Binanın yapımı ayni yıl tamamlandı. Padişah Abdülhamid'in hükümdarlık tahtına çıktığı 19 Ağustosta törenle hizmete açıldı. Resimde de görüldüğü gibi Uzunköprü belediye binası iki yıl önce Edirne'de yapılan belediye binasının daha küçük, minyatür örneğidir.

    Kentin girişinde yer alan binanın zarif demir parmaklıklarla çevrili iç açıcı bir bahçesi vardı. İki katlı ahşap, giriş balkonu üzerindeki tabelada "Umur-ı Belediye" yazısı vardı. Belediye dairesinin üstünde kurşun kubbeli bir saat kulesi ye bu kuleye büyük bir çalar saat takılmıştı. Bu saat kulesi ve çalar saatin bedeli olan 46 liranın yüz mecidiyesi, Çakmak çiftliği sahibi, Edirne eşrafından Hacı Emin Beyzade Ahmet bey tarafından, geri kalanı da kasaba halkınca sağlandı.

   
Ayrıca, belediye dairesi ön cephesine üç adet makineli fener, Edirne istasyonu binasından ve bir tane de, Uzunköprü komisyoncularınca, Almanya'dan getirtildi.

    1953 yılına gelindiğinde, bu tarihi binamız, belediye personelini alamaz duruma geldiğinden, belediye parkında yeni bir binanın yapılmasına girişildi.Yerine belediyeye gelir getiren altı dükkanlı ve üstü sinema salonu olan, belediye binası yapıldı.

    Daha sonraki yıllarda bu bina da yetersiz kalınca yine Anabacı caddesinde Tekel tarafından kullanılmakta olan tütün deposu ( Rece ) 1994-1996 yıllarında yıktırılarak günümüzde kullanılan yapı inşa edildi.

Cumhuriyet Meydanındaki eski belediye binası günümüzde dershane olarak kullanılmaktadır.

 

UZUNKÖPRÜ BELEDİYE ÖRGÜTÜNÜN KURULUŞU

Uzunköprü'de, kuruluşundan itibaren 1839 Tanzimat dönemine kadar devlet belediye hizmetlerini üzerine almamıştır. Osmanlı ülkesinde, Türk ve müslüman toplumlarında bu işler, tamamen bireysel olarak kişiler tarafından yapılırdı.

Ergene (Uzunköprü) kentinin köprüsü, suyu, yolları, hamamı, çarşı ve pazar yerleri, aş evleri, yağhane, mumhane, bozahane, bezirhane, fırınlar, yerli ve yabancı konukların barınacağı han ve kervansarayları, Sultan II. Murad'm kurmuş olduğu vakfın imaretince yürütülürdü. Bunun dışında iyilik sever kişilerce, bireysel olarak kentte bazı kuyu, çeşme, sebil ve camiler yaptıklarını görüyoruz.

Ayrıca Osmanlı ülkesinde yaşayan müslüman olmayan Rum ve Bulgar toplumlarının da Belediye işleri cemaatleri tarafından yapılıyordu. Tanzimattan sonra batı biçiminde belediyeler kurulması girişimleri yapıldı. İstanbul ve diğer büyük kentlerimizde bir takım denemelerden sonra, 1868 yılında (Vilayet-i Umumiye Nizamnamesi) İl Genel Tüzüğü kabul edildi. Bu tüzüğün 7.bölümünde "Vali, mutasarrıf ve kaymakamlık merkezi olan her kent ve kasabada (Umur-ı Belediye) belediye işleri için bir belediye meclisi kurulacak ve bu meclis bir başkan ve altı üyeden oluşacaktır. Mühendis ve memleket doktoru meclisin doğal üyesidir." denilmektedir.

Bu tüzüğün kabul edilmesiyle Uzunköprü'de belediyenin ayni yılda kurulduğunu görüyoruz. 1871 Edirne Vilayeti Salnamesinde "Cisr-i Ergene (Uzunköprü) Kazası Meclis-i Daire-i Belediye" başlığı altında;

Başkan: Sadık Efendi

Üye: Hacı Süleyman Ağa

Üye: Mehmet Ali Ağa

Üye: Yanko Ağa

Üye: İstavri Ağa

Katip: Hafız Hasan Efendi.

Sandık Emini: Todoraki Ağa'dan oluşan ilk Belediye meclisi seçilerek, Uzunköprü'de Belediye Örgütü kurulmuş oldu. Bu örgütlenmede kasabanın nüfusuna göre yarısı Türk, diğer yarısının da Rum ve Bulgar azınlıklarından seçilmiş üyelerden oluştuğunu görüyoruz.

Uzunköprü Tarihçesi

Uzunköprü kenti Sultan II. Murat tarafından Ergene Şehri adı ile kuruldu. Uzunköprü ile ilgili, ilk yazılı metin, Sultan II. Murad'ın vakfiyesi "Vakfı Sultan Murat Der Ergene" başlığını taşır. Hoca Sadettin Tacü't Tevarih (C.II. S.164) adlı yapıtında "Orasını konaklanacak düzenli bir yer haline getirdi. 174 yüksek kemer üzerine uzatılmış eşsiz bir köprü yaptırdı ki, cihana örnek oldu. Köprünün bir başında Ergene adı ile anılan bir kasaba kondurup." diyerek bu kasabanın adını Ergene olduğunu belirtir. Kanuni Sultan Süleyman dönemine kadar bu adla anıldı.


Kanuni'nin Sadrazamı Mustafa Paşa 1529'da Mimar Sinan'a Bulgaristan'da Meriç üzerinde yirmi kemerli Cisr-i Mustafa Paşa Köprüsünü yaptırdı. Bu köprünün başındaki kasabaya da Cisr-i Mustafa Paşa kazası (Svilengrad) dendi.


Edirne Sancağına bağlı, köprülü olan bu iki kasabada, karışıklıkları önlemek amacı ile Ergene kentinin adı Cisr-i Ergene'ye çevrildi. Ancak halk bu değişikliği hiç bir zaman kabul etmeyerek, Uzunköprü adını benimsedi.


Ünlü seyyahlardan A.Dela Motraye; Avrupa, Asya ve Afrika adlı seyahatnamesinde (S. 396), 1727 yılında Cisr-i Ergene'ye geldiğini ve Türk'lerin bu kasabaya Usun Kupru (Uzunköprü) dediklerini yazar.


Keçeci Zade İzzet Molla da 1820 de Keşan sürgününden dönerken Uzunköprü'den geçer. Mihnet Keşan adlı yapıtında; Azimet edüp üzre heman göründü Uzunköprü çün ab-ı revan, diyerek halkın benimsediği Uzunköprü adını kullanmıştır.


1873 yılında Uzunköprü'den demiryolu geçer. Kasabanın adı Cisr-i Ergene olduğu halde, yeni istasyon binasına "Uzunköprü" levhası asılmış ve tren tarifelerinde de Uzunköprü yazılmıştır. Sonuçta 1917 yılında çıkan Devlet Salnamesinde, ilçenin resmi adı Cisr-i Ergene bırakılmış ve halkın benimsediği Uzunköprü adı kabul edilmiş oldu.


Ancak 1920 yılında Uzunköprü'yü işgal eden Yunanlılar kentin adını Makrifere'ye çevirdi. İki yıldan fazla bu adla anıldı. 18 Kasım 1922'de kurtuluştan sonra, kentimiz Uzunköprü olan özgün adına kavuştu.

23 Mayıs 2010 Pazar

Kum Baba

1357 yılında Ergene havzası ve Uzunköprü'nün, Bizanslılardan alınışı esnasında şehit olan Türk akıncısı ile ilgili rivayet;

*Anadolu'dan Rumeli'ye geçen ilk kırk kişilik sal, karşıya geçmek üzere sahilden ayrılır. Sala binmeye yetişemeyen Kum baba atından iner. Heybesini sırtına alır ve heybesinden çıkardığı kumları tarlasına buğday eker gibi denizin üzerine kum serpmeye başlar. Denizde bir yol olur. Böylece Kum baba bu yol üzeriden yürüyerek arkadaşlarına yetişerek savaşlara katılır.

* Kum baba bir gün arkadaşlarına; Dini mübini islam'a bu yolda hizmet ettim. Heybedeki kumlarım nerede tükenirse vazife orada bitecek der ve heybesindeki son avuç kumu da Uzunköprü'nün bulunduğu yörede düşmanlarla savaşırken serper ve şehit olur.
Yöre halkı tarafından mezarı halen ziyaret edilmektedir.

22 Mayıs 2010 Cumartesi

EDİRNE-UZUNKÖPRÜ-YENİKÖY

Yeniköy, Edirne İli Uzunköprü İlçesi’ne bağlı bir beldedir.

Tarihi kaynaklara göre, Yeniköy’ün Türkler tarafından 1360’lı yıllarda kurulduğu anlaşılmaktadır. Bu dönemde Uzunköprü Kasabası henüz kurulmamıştı. Ormanlık ve bataklık bir yerdi. Ergene Irmağı’nın kuzey batısı Dimetoka Kazası’na bağlıdır. Yeniköy, Dimetoka Kazası’nın Baflı (Pehlivanköy) nahiyesine bağlı bir köy olarak görülmektedir.
Başbakanlık Arşiv Kayıtları’nı inceleyen, öğretmen tarihçi yazar Sayın Latif Bağman, bu dönemde Yeniköy Halkı’nın konar göçer Türkmen Yörükan taifesinden olduklarını, Tapu ve Tımar Defterlerindeki kayıtlara göre, Naldöken Yörüklerinden olduğunu, köyde bir tek Rum ve Bulgar olmadığını, bağlı oldukları sipahiye aşarlarını verip, savaşlarda asker verme yükümlülükleri olduğunu belirtir.
Uzunköprü Kasabası Osmanlı Padişahı II. Murat zamanında kurulduktan sonra Karacasalih (Kırcasalih) nahiyesi oluşturularak Yeniköy buraya bağlanır.
17. yy’a gelindiğinde Yeniköy adı kayıtlarda, Yenicekarlı olarak geçiyor. Bu yüzyıllardan itibaren Balkanlar’da azınlıkların çeşitli ayaklanmaları başlar. Bu ayaklanmalar sonucunda Bulgarlar’dan beş on hane sürgün olarak köye yerleştirilir. Balkanlarda uzun süren savaşlar sonunda askerlik yapmayan azınlıklar köyde çoğalır. Askere gidip dönmeyen Türk Nüfus ise oldukça azalır. Geri kalan Türkler ise 18.yy. başlarında tamamı Dimetoka ve Sofulu’ya göç ederler. Böylece tam anlamıyla Türk yerleşmesi olan köy Bulgar köyü olur. Uzun süre Bulgar Yeniköy olarak anılır.
Balkan Savaşları (1912-1913) sonunda Bulgarlar köyü tamamen terketmişlerdir. Bu arada köy, bazı yaşlı kişilere göre, köyden kaçan Bulgarlar tarafından, bazı kişilere göre de Meşeli Köyü’nde oturan Türkler tarafından, Bulgarlar’ın geri dönmemeleri için yakılmış ve büyük hasar görmüştür.
Daha önce köyü terk ederek Dimetoka ve Sofulu’ya göç eden Türkler eskiden Hamitli Köyü ile Yenicekarlu arasında bulunan Durali, daha sonra Dobrali ve son olarak ta Tahtalı denilen köye yerleşirler. Yerleştikleri dönemde burası bir köy olmaktan çok tahtadan yapılmış barınaklardan oluşan bir askeri kışla imiş. İlk gelenler önce burada barınmış, daha sonra Kırcasalih’e yerleşmişler. Orada rahat edemeyince Yenicekarlu’ya yerleşirler. Kısa zamanda köye 200 hane kadar Türk gelip yerleşir.
Çocuk yaşta bu göçle köye gelen ve bugün hala yaşayan Mustafa Topaloğlu 1914 yılında başlayan seferberlik ile 17-18 yaş ve yukarısının askere gittiğini, askere gidenlerin büyük bölümünün Balkan Cepheleri’nde savaştığını ve köye dönenlerin çok az olduğunu anlatmaktadır. Dünya savaşı sırasında köye Kafkaslar ve Karadeniz Bölgesi’nden Rumcayı çok az bilen Rumların yerleştiklerini, ama bu Rumlar’dan hiç zarar görmediklerini, hatta Kırcasalih’te bulunan Rumlar’ın köye saldırılarını önlediklerini ve mallarını koruduklarını, bu Rumlar’ın Hıristiyan olmaktan başka tamamen Türkler’e benzediklerini anlatıyor. Hatta ‘‘Kurtuluş Savaşı sona erince köyü istemeyerek terk ettiler. Terk ederken onlardan ayrılmamız çok zor oldu. Bazıları öküzlerimizi alarak eşyalarını Yunanistan’a götürdüler. Öküzlerimizi alan bütün Rumlar daha sonra geri getirdiler. Çok iyilik gördük o Rumlar’dan, ama bana göre onlar ne Rumdular ne de Türk, İnsandılar! ‘’ diyor.
1927-1936 yılları arasında Yunanistan’dan köye göçler devam eder. 1935-36 yıllarında Romanya’dan gelen göçmenler de, köye iskan edilirler. Fakat, bu göçmenlerin büyük bölümü devletin verdiği malları satarak İstanbul’a göç etmişlerdir.
Cumhuriyetin kuruluşuyla beraber köyün adı Yeniköy olur.
Köy, 1960 yılına kadar muhtarlıkla yönetilmiş, 1960 yılından sonra ise Belediye Teşkilatı kurulmuştur.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında Edirne’de çıkan ‘Edirne Milli Gazete’nin Kasım 1927 yılı sayısında Yeniköy hakkında şu bilgiler verilir :
‘’Zalof Yeniköy’ü 200 haneli, ahalisi fevkalade çalışkan, uyanık. Büyük bir köy odası yaptırıyorlar. Köyde iki traktör var. Üç dershaneli okulları, şehir okullarını aratmayacak derecededir. Temiz çiçek gibi. Muallimleri İhsan Efendi ve karısı Muallime Hanım okullarına kendi evleri, talebeye evlatları gibi ilgi gösteriyorlar.
Kız öğrencilerin siyah önlükleri, beyaz yakaları, erkek öğrencilerin düzgün ve bir örnek elbiseleri var. okulun ders araçları bol, her dershanede Gazi’nin resmi ve haritalar ile ders levhaları duvarları süslüyor.
Köylü bu seneki pancardan çok memnun. Tütünleri henüz satmamışlar. Yeni bağlar ekmişler. Birkaç sene sonra zengin bağlı bir köy olacak. Koyunları ve büyükbaş hayvanları çok iyi. Fakat geçen senenin süt fiatlarından pek memnun değiller.
Köylünün şimdi en önemli düşüncesi, köylerine telefonu biran önce yaptırmaktır. Köy dediğin böyle olur. Aferin Yeniköylülere.....’’
‘Yakın Yurt Serhat Şehri Edirne’ kitabının 1965 yılı baskısında Ahmet Korkut ise Yeniköy’ü şöyle anlatır:
‘’Yeniköy, Edirne-Uzunköprü Şosesi üzerinde şerit gibi uzanmıştır. Okulu tam teşekküllüdür. Halkı çok çalışkan ve marifetlidir. Çocuk okutmada örnek bir köyümüzdür. Üniversiteyi bitiren gençlerin sayısı hayli kabarıktır. Toprakları, bağcılığa pek elverişlidir. Bağcılık günden güne gelişmektedir. Son yıllarda Amerikan çubuğu bağ yetiştirilmektedir. Yerli şarabı pek ünlüdür. Misafirlerine rengarenk şarap ikram etmeyi pek severler. Yeniköy’de misafir kalıpta nefis Yeniköy Şarabı’nı içmeyen ve Yeniköy halk türkülerini dinlemeyen yoktur. Misafirperverlikte nam salmıştır.
Araba yapan demircisi, un değirmeni vardır. Dükkan ve kahveleri çoktur. Belediyesi vardır. Nüfus 2243’tür.’’


Hazırlayan
Ali ÇITAK

Türkiye'nin İlk Özgürlük Anıtı

Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk "ÖZGÜRLÜK ANITI" UZUNKÖPRÜ'de 11 Aralık 1908'de dikilmiştir. 


 Uzunköprü'de, köprünün kent tarafındaki başında, çeşme olarak da kullanılan,  çok     anlamlı bir anıt vardır. Buna halkımız Hürriyet çeşmesi demektedir. Yapılan araştırmalarda, Türkiye'de demokrasi'ye geçişi sembolize eden böyle bir anıt'a, o  dönemde  Uzunköprü dışında başka bir yerde rastlanmadığı tespit edilmiştir. Bu anıtın varlığı bize, yapılışı döneminde Uzunköprü'de, başta kaymakam Mazhar Müfit (Kansu) ve Belediye Başkanı Hafız İsmail (Yayalar) efendi olmak üzere demokrasinin anlamını bilen ve yurdumuzun demokrasi ile yönetilmesini isteyen aydınların olduğunu göstermektedir.

Bu çok anlamlı   anıtın kuruluşunu, Yeni Edirne gazetesinin 14 Kanunu evvel 1324 (14 Aralık 1908) tarih ve 106 numaralı sayısında özet olarak şöyle görüyoruz;
  " Cis-i Ergene'de (Uzunköprü) meşrutiyet anayasasının yeniden yürürlüğe konması ve yeni meclisi mebusan’ın oluşturulması nedeniyle, Belediye dairesi önünde 11 Aralık 1908 tarihinde büyük bir tören yapıldı. "Osmanlıların    milli  ve umumi düğünü" başlığı altındaki bu haberde. Anıt’ın açılış konuşmasını yapan Kaymakam Müfit Bey, halka ve öğrencilere meşrutiyetin   anlamını,  ve Fransız devriminin getirdiği demokrasinin ana ilkeleri olan Hürriyet (özgürlük), Adalet, Müsavet (eşitlik), Uhuvvet (kardeşlik) sözcüklerini anıtın dört yanına mermer yazıtlar biçiminde yerleştirerek ölümsüzleştirmişlerdir. Askerler, hükümet ileri gelenleri öğrenciler ve kalabalık bir halk topluluğu törene katılmış, hep bir ağızdan,
"Yaşasın meclis-i mebusan
Yaşasın kanun-i esasi
Yaşasın ordumuz
Yaşasın padişahımız"
haykırışları ile yeri göğü inlettiler. Askerler resmi geçit yapıp kışlalarına çekildiler. Edirne'den getirilen ince çalgıcılar Hürriyet marşını çalarken belediye de Kaymakam ve Belediye Başkanı kutlamaları kabul ettiler. Gece de belediyenin önünde şenlikler ve fener alayı yapıldı. Bu törende bir ruştiye okulu öğrencisi tarafından şu koşuk manzume okundu."
" Milletin fahrı Niyazi, ordumun enverleri
Muhterem cemiyetin ey kahraman askerleri
Azm-ı kati samı ceri ittihat rehberleri
Devleti ihya eden şurayı ümmet erleri
Ordumuz etti yemin
Titredi haku zemin
Milleti etti emin
Açıldı rahı nevin
Sancağımız şanımız
Türk oğludur sanımız
Vatan bizim canımız
Feda olsun kanımız."  
     

                 KAYNAK KİTAP : UZUNKÖPRÜ TARİHİ VE BELGELERİ
              YAZARI : Latif BAĞMAN
                                Emekli öğretmen ve Kütüphaneci