27 Mayıs 2010 Perşembe

HIDRELLEZ GELENEKLERİMİZ

             
      Her yıl 5 ve 6 Mayıs tarihlerinde yapılır. Yöre insanının inanışlarına göre aşağıdaki şenlikler ve törenler düzenlenerek baharın gelişi kutlanır. Olağan üstü güçlerden yardım sağlama inancı ile;

1. Atbaba;
Yörede bulunan atbaba isimli bir derviş'in mezarı ziyaret edilerek, bereket, sağlık, kısmet, zenginlik ve hastalıklardan kurtulmak amacı ile insanlarımız giyeceklerinden söktükleri parçaları atbaba'nın mezarına bırakırlar ve dileklerini dilerler.

2. Hıdrellez'den bir gün evvel insanlarımız bir çömleğin içine su doldurarak çeşitli madeni eşyalarını bu su dolu çömleğe atarak ağzını kapatırlar. İnanışa göre Hıdır baba o gece çömleğin başına gelir ve herkesin kısmetini belirler. Sabah çömlek açılır ve kısmetler çekilerek maniler okunarak yorumlar yapılır.

3. Bahçelerde ağaç ve gül dallarının altına zengin olmak amacı ile sarılarak gömülen paralar ve çöplerden yapılan evler, ev sahibi olmak amacı ile kurulur ve dilekler dilenir.

4. Kuru soğan yaprakları ile kaynatılarak boyanan ve rafadan hale getirilen yumurtalar tokuşturularak kırılır ve yumurtası kırılmayanın önümüzdeki yıllarda şansının açık ve kısmetli olacağına inanılır.

5. Ateşler yakılır ve üzerinden atlanarak dilekler dilenir.

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Halise Hatun Camisi

Hayırsever Hacı İbrahim Ağa tarafından eşi Halise Hatun adına 1700 yılları başlarında yaptırıldığı sanılmaktadadır.Bir şerefli minaresi 18.yüzyıllarda yapılan minarelere benzemektedir.
Caminin güneyinde etrafı duvarlarla çevrili küçük bir haziresi(mezarlık)vardır.Resimde görüldüğü gibi dikdörtgenler prizması biçiminde,mermer sutünlarla çevrili bir anıt mezar var.Bunun bir aile mezarlığı olduğu anlaşılmaktadır.Bu anıt mezarda iki mermer arıdukalı mezar görülmektedir.Üzerlerinde yazılı taşları da yoktur.

                                kaynak: www.uzunkopruluyuz.biz

Özgürlük Anıtı

Uzunköprü'de, köprünün kent tarafındaki başında bir anıt çeşme olarak yapılmış, çok anlamlı bir anıt var. Buna halkımız Hürriyet çeşmesi demektedir. Yapılan araştırmalarda, Türkiye'de demokrasi'ye geçişi sembolize eden böyle bir anıt'a, o dönemde , Uzunköprü dışında başka bir yerde bulunmadığı tespit edilmiştir. Bu anıtın varlığı bize, yapılışı döneminde Uzunköprü'de, başta kaymakam Mazhar Müfit (Kansu) ve Belediye Başkanı Hafız İsmail (Yayalar) efendi olmak üzere demokrasinin anlamını bilen ve yurdumuzun demokrasi ile yönetilmesini isteyen aydınların olduğunu göstermektedir. Bu çok anlamlı anıtın kuruluşunu, Yeni Edirne gazetesinin 14 Kanunu evvel 1324 (14 Aralık 1908) tarih ve 106 numaralı sayısında özet olarak şöyle görüyoruz;
" Cis-i Ergene'de (Uzunköprü) meşrutiyet anayasasının yeniden yürürlüğe konması ve yeni meclisi mebusanın oluşturulması nedeniyle, Belediye dairesi önünde 11 Aralık 1908 tarihinde büyük bir tören yapıldı. "Osmanlıların milli ve umumi düğünü" başlığı altındaki bu haberde. anıtın açılış konuşmasını yapan Kaymakam Müfit Bey, halka ve öğrencilere meşrutiyetin anlamını, ve Fransız devriminin getirdiği demokrasinin ana ilkeleri olan Hürriyet (özgürlük), Adalet, Müsavet (eşitlik), Uhuvvet (kardeşlik) sözcüklerini anıtın dört yanına mermer yazıtlar biçiminde yerleştirerek ölümsüzleştirmişlerdir. Askerler, hükümet ileri gelenleri öğrenciler ve kalabalık bir halk topluluğu törene katılmış, hep bir ağızdan,
"Yaşasın meclis-i mebusan
Yaşasın kanun-i esasi
Yaşasın ordumuz
Yaşasın padişahımız" haykırışları ile yeri göğü inlettiler. Askerler resmi geçit yapıp kışlalarına çekildiler. Edirne'den getirilen ince çalgıcılar Hürriyet marşını çalarken belediye de Kaymakam ve Belediye Başkanı kutlamaları kabul ettiler. Gece de belediyenin önünde şenlikler ve fener alayı yapıldı. Bu törende bir ruştiye okulu öğrencisi tarafından şu koşuk manzume okundu."

" Milletin fahrı Niyazi, ordumun enverleri
Muhterem cemiyetin ey kahraman askerleri
Azm-ı kati samı ceri ittihat rehberleri
Devleti ihya eden şurayı ümmet erleri
Ordumuz etti yemin
Titredi haku zemin
Milleti etti emin
Açıldı rahı nevin
Sancağımız şanımız
Türk oğludur sanımız
Vatan bizim canımız
Feda olsun kanımız."                                              kaynak: www.uzunkopruluyuz.biz

Uzun ince bir köprü: Uzunköprü (Cisr-i Ergene)

Dünyanın en uzun 2. taş köprüsü olduğu söylenen Uzunköprü 500 yıllık tarihinde aralıksız hizmet vermekte ve karayolunun yükünü çekmeye halen devam etmektedir.

II. Murat`ın, Ergene Nehri üzerine 1426 - 1444 yılları arasında Mimar Müslihiddin`e yaptırdığı Uzun Köprü; 1.392 metre uzunluğunda, yer yer 6.80 - 6.90 metre genişliğinde ve 174 gözlü inşa edilmiştir.

Yapılış Nedeni

Osmanlı devletinin, İstanbul`a fethinden önce Anadolu`ya ulaşımı Gelibolu üzerinden Çanakkale Boğazı'ndan geçiş ile yapılıyordu. Edirne ile Gelibolu arasındaki ulaşımda bir geçilmesi gerek olan Uzunköprü yöresindeki Ergene ırmağı geçit yeridir. Ancak ilkbahar ve kış aylarında nehrin taşması nedeni ile
yol aylarca kapalı kalmaktadır. Bu durum Osmanlı devletinin Anadolu`ya geçişlerini yavaşlatmaktadır. Bu durumu gören II. Murad 1426 yılında köprünün yapımı için ferman çıkartır.

Ergene köprüsünün kuruluşunu Hoca Sadettin ünlü Tacü't Tevarih (C.II.S.164) adlı kitabında şöyle anlatmaktadır.

"Anadolu illerinde boy atan, türeyen, çalı çırpı ve diken örneği devlet düşmanları doğru yoldaki sultanın eliyle bu suretle temizlenince, Rumeli yakasının düzenine eğilmek zamanı gelmiş bulunuyordu. Bu amaçla H.831 (M.1427) yılında padişahın (II.Murat), Gelibolu boğazından geçerek Edirne Kentine geldi ki, bu belde uğurlu ayaklarının getirdiği mutlulukla güzelliklerin durağı oldu.

Sancak beylerinden İshak beye yollanan bir fermanda, onun sayısız askerle Las (Sırp) diyarına akın salması, ülkenin değerli mallarını ganimet olarak toplayıp, din yolunda savaşanları beslemesi ve din uğruna düşen görevi yerine getirmesi istenmişti.

II.Murat o yılı anılan şehirde dinlenerek geçirirken Ergene Köprüsünün yapılması için bir emir vermişti.

Söylendiğine göre Ergene köprüsünün bulunduğu yer vaktiyle cengelistan (sık orman) imiş. Ve bucağı batak, ormanlık yöreleri ise haramilere sığınak olurmuş. Bu ormanlıkta gizlenen yan kesiciler, her an gelen giden yolcuların yollarını keser, nice günahsızları öldürürlermiş. Hiç bir gün geçmezmiş ki bu korkulu ve tehlikeli yerde bir nice çaresiz zulüm kılıcıyla doğranmamış ve varlıkları parçalanmamış olsun.

İşte bu nedenle aydın yolları tutan padişah, cana kıyan yollarda keder dikenlerini kaldırmak üzere ve pek çok paralar sarf ederek, önce bölgeyi temizletti. Orasını konaklayacak düzenli bir yer haline getirdi. Yüz yetmiş dört yüksek kemer üzerine uzatılmış eşsiz bir köprü yaptırdı ki, cihana örnek oldu."

Anadolu'daki en büyük köprü olan eser, II. Abdülhamid dönemindeki onarım sırasında üzerinden alınarak Gazi Mahmut Bey Çeşmesi üzerine yerleştirilen, kartuş içine alınmış iki satır sülüs hatla işlenmiş kitabesine göre 1444(H.847) yılında tamamlanmıştır. Ayrıca inşa kitabesinin yanındaki bir satırlık yazıtta köprünün 174 göz olduğu belirtilmiştir.

Kitabenin transkripsiyonu ve tercümesi şöyledir:

Amara bi-binâ-i hâze'l-cisr'l-müşeyyed es-Sultan Murad bin Sultan Muhammed afâ anhumafi seneti seb'a ve erbaine ve semanemiye hicriye.

(Kurulmuş olan bu köprünün yapılması Allah günahlarını bağışlasın sultan Muhammed oğlu sultan Murad tarafından hicri 847 yılında emredilmiştir.)

Malzeme
Köprüde tamamen kesme köfeki taşı kullanılmıştır. Araştırmacılar bu taşların, Ergenenin ötesindeki Eskiköy, Kuleliburgaz, Taşçıarnavut, Kestanbolu ve Süleymaniye köylerindeki ocaklardan elde edildiğini yazar.

Süsleme

Uzunköprü'deki taş süslemeler köprü kemerlerinde veya kemer duvarlarında bulunmaktadır. Bunların ne kadarının onarım sırasında, ne kadarının döneminden kalmış örnekler olduğunu tam olarak belirleyememekteyiz. Ancak kemer kilit taşı gibi, onarımlar sırasında değiştirilmesi oldukça zor görünen bölümlerdeki süslemelerin döneminden olabilecekleri akla yatkındır. Bu süslemelerin bir bölümüne II.Murad dönemi ve öncesi taş süslemelerinde de rastlanmaktadır. Süslemeler köprünün sadece bir cephesine değil her iki cepheye de işlenmiştir.

Bitkisel Süslemeler: Bitkisel süslemelerin bir bölümü köprünün kemerlerinin kilit taşlarında, yüksek kabartma tekniğiyle alt ve üst uçları üç dilimli palmet kabartmasıyla bitirilmiş dilimli kartuş veya madalyon biçiminde işlenmiştir. Bunların bazılarında, dairesel madalyon yüzeyinin belirli eksenlere yerleştirilmiş lotus ve palemetlerle doldurulduğu gözlenmektedir . Kemer kilit taşlarında bulunan bitkisel süslemelerin bir bölümünde, kilit taşının şekline göre düzenlenmiş ve üç dilimli palmetleri çerçeveleyen rumi yapraklar dikkati çeker . Bunlarda yaprak yüzeyleri ikinci defa işlenmeden bırakılmıştır. Kemer kilit taşlarının bazılarında da, dairesel madalyon yerine bir kabara yapılarak alt ve üst uçlarına birer üç dilimli palmet ve bu palmetin taç yaprağından çıkan basit rumiler işlenmiştir.
Bitkisel süslemelerin bir bölümü kemerlerin duvarlarında tek bir taş üzerine kabartılmış biçimdedir. Bunlardan birinde tek eksen ve tek sap üzerinde sıralanan lotus ve üç dilimli palmetlerden oluşan düzenleme gözlenir. Lotüslerin çanak yaprakları üç dilimli bir palmet şeklinde birleşir. Aynı şekilde taç yaprakları da birer üç dilimli palmet olarak düzenlenmiştir. Lotüslerin çanak yaprakları, diğerlerinden daha büyük tutulmuş bir üç dilimli palmeti çerçeveler. Kemer duvarlarında bulunan dairesel madalyonlardan birinde yüzey, altı eksene bölünmüş, sapları merkezde bir üçgen yapacak şekilde birleşen lotüsler üç eksene yerleştirilmiştir. Lotüslerin taç yapraklarından çıkan sapların taşıdığı üç dilimli palmetlerde diğer üç ekseni doldurmaktadır. Lotüslerin çanak yaprakları üç dilimli palmetlerin kökünde birleşim yaparlar. Lotüslerin yaprak yüzeyleri işlenmişken üç dilimli palmetlerin çanak yapraklarının volütlendiği gözlenmektedir.

Geometrik Süslemeler: Tıpkı bitkisel süslemelerde olduğu gibi, geometrik süslemelerde köprünün kemer kilit taşları ve kemer duvarlarında yer almaktadır. Kemer kilit taşlarının ikisinde yüzeyi kufi yazı ve kırık çizgi sisteminden gelişen ve altı kollu yıldızlardan meydana gelen geometrik düzenlemeden alınmış örneklerle süslenmiş kabaralar bulunmaktadır. Kemer kilit taşlarının birinde çember yaylarından gelişen ve daire merkezlerinde küçük altıgenler oluşturan altı kollu yıldız kabartması yer alırken bir diğerinde eşkenar sekizgenle geçmeler yapan uzun sekizgenlerin meydana gelen geometrik düzenleme bulunmaktadır. Kilit taşlarının birinin yüzeyinde de kırık çizgilerin bir karenin merkez ve köşelerinde sekiz kollu yıldız oluşturmasıyla meydana gelen geometrik süsleme vardır. Bu düzenlemenin değişik bir çeşitlemesine köprü korkuluğunun altındaki taş sırasında rastlanmaktadır. Bu düzenlemenin kırık çizgilerle değil de çember yaylarıyla oluşturulan bir örneği, kemer duvarlarından birinde izlenebilmektedir. Kemer duvarlarında yer alan bir başka taş üzerinde de, onikigen, eşkenar dörtgen ve sekizgen gibi çokgenlerle oluşturulmuş oniki köşeli yıldızdan meydana gelen geometrik düzenleme görülmektedir.

Figürlü Süslemeler:Köprünün Edirne tarafındaki bölümünde bulunan üç köşeli cumbanın korkuluk taşlarından ikisinde muhtemelen tamirler sırasında işlenmiş figürlü süslemeler görülmektedir. Bunlardan birinde korkuluk taşının bir köşesine, gövdesi yivlenmiş bir vazo içine yerleştirilmiş bir lâle kabartması işlenmiş diğer bölüme ayaklarıyla bir insan başına ve iki ağaca basan aslan figürü kabartılmıştır. Korkuluk taşlarından diğerini tek bir fil kabartması süslemektedir. Benzer bir fil kabartması da kemer duvarlarının üst bölümündeki tek bir taş üzerine işlenmiştir. Kemer duvarlarına işlenen tek figür örneklerinden birini boynundan zincirlenmiş aslan, diğerini de bir kuş oluşturmaktadır. Figürlü süslemelerin ikisinde hayvan mücadelesi tasvir edilmiştir. Bunlardan birinde bir ceylana saldıran kartal diğerinde de bir aslanı kuyruğundan yakalayan hayali bir kuş figürü betimlenmiştir. Figürlü süslemelerin en dikkati çekeni, bir dairesel madalyon içine başları birbirine birleştirilmiş olarak işlenen üçlü aslan kabartmasıdır.

Üslûp ve Değerlendirme

Hepsi kabartma tekniğinde işlenen ve bitkisel, geometrik ve figürlü süslemeler olarak grupladığımız bu örneklerin, bir bölümü köprünün inşaatı sırasında yapılmış olabilir. Ancak özellikle korkuluk taşlarındaki figürlü örneklerin, dönem içinde karşılaştırma yapabileceğimiz örnek yokluğundan ve onarım kitabesinden hareketle daha sonra yapılmış olduklarını ileri sürebiliriz.
Kemer kilit taşlarının aşağıdan yukarıya doğru genişleyen yüzeyi, özellikle işlenecek bitkisel süslemelerde belirleyici olmuştur. Karmaşık düzenlemeler yerine, kartuş ve madalyonla sınırlanmış bir yüzey lotus, rumi ve üç dilimli palmetlerle doldurulmuştur. Gerek geometrik ve gerekse de bitkisel süslemeler erken Osmanlı taş süslemesinde daha önce örnekleri görülen uygulamalardır ve tek parça taş üzerinde bulunmalarına bakılırsa ya yerde yapılmışlardır ya da, daha önce yapılan fakat yıkılmış bir yapıdan getirilerek burada değerlendirilmişlerdir.
Kemer kilit taşlarındaki örneklerden bazılarının taşın erimesi şeklindeki tahribatlara bakılarak değiştirilmemiş olması göz önüne alındığında döneminden bir süsleme olduğuna karar verilebilir.
Kemer kilit taşlarındaki geometrik süslemeler ve kabaraların benzer örneklerine daha önceki eserlerde rastlanmıştır. Bazı taşların örgüsündeki derz izlerinin inceliği de bu örneklerin döneminden olabileceğini akla getirmektedir. Kemer duvarlarında yer alan geometrik süslemeler ya tek bir taşın tamamına ya da bir kısmına işlenmişlerdir. Bu örneklerin bir bölümünde düzenlemeler onarımlar sırasında işlenmiş kadar yeni görünmemektedir. Derz ve harç izlerinden onarımlar geçirdiği belirlenebilen kemer duvarlarındaki bu örnekler muhtemelen buralarda bulunmaktaydı. Onarımlar sırasında eski yerlerine konmuş olunmalıdır.
Gerek bitkisel ve gerekse de geometrik süslemelerdeki çeşitlilik, süslemelerin tek bir usta elinden çıkmadığını göstermektedir. Muhtemelen köprüde çalışan taşçı ustalarının kendi dağarlarından aktardıkları bezeme örnekleri olmalıdırlar.
                                                                                    kaynak:www.edirneden.com

UZUNKÖPRÜ'NÜN TARİHSEL GELİŞİMİ


 

Uzunköprü kenti, Sultan II. Murat tarafından Ergene Nehri adı ile kuruldu. Uzunköprü ile ilgili ilk yazılı metin, Sultan II. Murad’ın Vakfiyesi, “Vakfı Sultan Sultan Murat Der Ergene” başlığını taşır. Hoca Sadettin Tacü’t Tevarih (C.II.S.164) adlı yapıtında “...Orasını konaklayacak düzenli bir yer haline getirdi. 174 yüksek kemer üzerine uzatılmış eşsiz bir köprü yaptırdı ki, cihana örnek oldu. Köprünün bir başında Ergene adı ile anılan bir kasaba kondurup.” diyerek, bu kasabanın adının Ergene olduğunu belirtir. Kanuni Sultan Süleyman dönemine kadar bu adla anıldı. Kanuni’nin sadrazamı Mustafa Paşa 1529’da Mimar Sinan’a Bulgaristan’da, Meriç üzerinde yirmi kemerli Cisr-i Mustafa Paşa Köprüsü’nü yaptırdı. Bu köprünün başındaki kasabaya da Cisr-i Mustafa Paşa Kazası dendi.Edirne Sancağına bağlı, köprülü olan bu iki kasabada, karışıklıkları önlemek amacı ile Ergene Kentinin adı Cisr-i Ergene’ye çevrildi. Ancak, halk bu değişikliği hiçbir zaman kabul etmeyerek, Uzunköprü adını benimsedi.Uzunköprü’nün bir yerleşme yeri olarak tarihi Osmanlı Devleti’nin bu yöreyi fethetmesi ve II. Murad’ın burada bir köprü ve onun yanıbaşında bir kent kurma emrini vermesiyle başlar.

1536 yılında Şehzade Süleyman Paşa Çanakkale Boğazı’ndan Rumeli’ye geçerek Gelibolu, Bolayır ve Tekirdağ yörelerini almış, Akıncı beylerden Hacı İlbey ve Paşayiğit’in komutasındaki kuvvetler de Malkara, Keşan, Hayrabolu ve İpsala’yı ele geçirmişlerdir.

Osmanlı kayıtlarından, bu dönemde Uzunköprü’nün yerinde hiçbir yerleşim olmadığı anlaşılmıştır. Uzunköprü’nün kurulması, bu toprakların Osmanlı Devleti’ne katılmasından sonra olduğu için “Kuruluş Dönemi”ni de Osmanlı İmparatorluğu Dönemi içinde saymaktayız.

Uzunköprü, dönemin başkenti Edirne ile Anadolu’nun bağlantısını sağlayan Edirne-Gelibolu yolu üzerindedir. Ergene Nehri taştığı zaman orduların geçişini engellediği için Sultan II. Murad 1427’de buraya ulu bir köprünün yapılmasına, yanıbaşına da Ergene şehrinin kurulmasını istemiştir. Kurulan Ergene şehri Rumeli yakasındaki ilk Türk şehridir.

Kurtuluş Savaşı döneminde sosyo-ekonomik açıdan durağanlık gösteren Uzunköprü’nün ekonomik ve kültürel açıdan gelişmesi Cumhuriyetin ilanından sonra hız kazanmıştır.

1913 yılında Türk kültürünü ve ulusal çıkarlarını savunmak için kurulan Türk Ocağı binası yenilenmiş, Halkevi kurulmuştur.

1926-27’lere gelindiğinde sanayideki gelişmeler, 10 buharla çalışan un değirmeni, 1 yapağı fabrikasının açılmasıyla kendini göstermiştir.

1950’lerde ise bunlara 5 un fabrikası, 6 nebati yağ fabrikası, 1 elektrik santrali, özel kişilere ait 20 ambar eklenmiştir.

1893 ve 1894 yıllarında çıkarılan iki Edirne İli Salnamesi’nde Uzunköprü kasabası Ergene Nehrinden 15 dakika ve demiryolu istasyonundan 50 dakika kadar uzaktadır. Karayolu ile il merkezi olan Edirne’ye sekiz saat ve tren ile iki saatte gidilir. Edirne, Havsa, Babaeski, Hayrabolu, Malkara, Keşan, İpsala ve Dimetoka ilçeleri ile sınırlıdır.

UZUNKÖPRÜ TİCARET BORSASININ KURULUŞU

       Uzunköprü'de yukarıda sözü geçen 655 sayılı yasa ve tüzüğe göre “UZUNKÖPRÜ TİCARET BORSASI” 1925 yılında kuruldu ve 1926 yılında çalışmaya açıldı. Türkiyede ilk kurulan borsalardandır. Ancak gelir yetersizliğinden dolayı Borsamız uzun ömürlü olmamış ve 7 yıl sonra kapatılmıştır. İkinci defa 30 mart 1936 tarih ve 2/4276 Bakanlar Kurulu Kararı ile yeniden Borsamız kurulmuş ve aynı yıl içinde faaliyete geçmiştir. İlk kuruluş tarihine göre UZUNKÖPRÜ TİCARET BORSASI yurdumuzda kurulan borsaların 10'uncusu, 2. Kuruluş tarihine göre de 19'uncusudur. 

         UZUNKÖPRÜ TİCARET BORSASI kuruluş tarihinden 1958 yılına kadar TİCARET VE SANAYİ ODASI ile birlikte şu anda TİCARET VE SANAYİ ODASI'nın olduğu yerdeki binada hizmet vermiştir. Her iki kuruluşun personelini alamaz duruma gelen bu bina ticaret odasına bırakılarak 1958 yılında, köprü başında bulanan yeni yaptırdığı hizmet binasına taşınmıştır çalışma büroları, toplantı salonları, satış salonu, ardiyesi ve tartı yeri olan bu bina Borsanın tüm gereksinimlerini karşılayacak durumdaydı. Üçüncü  yeni hizmet binası şu andada kullanılan, Cumhuriyet Mahallesi ZAHİRECİLER SİTESİ adresinde  600 m2 üzerine 1.297 m2 kapalı alanı olan Borsamız binası  20 Eylül 1990 tarihinde hizmete açılmıştır.

25 Mayıs 2010 Salı

Uzunköprü tarihçesi

Uzunköprü İlçesinin eski bir tarihi yoktur. Uzunköprü Osmanlı padişahlarından 2.Murat tarafından “Cesri-i Ergene” adı ile kurulmuştur. 2.Sultan Murat Varna seferinden dönerken Ergene Nehri’ne geldiğinde orduları ile su taşkınlığından dolayı nehri geçememiş ve geceyi nehrin sahilindeki bayırda geçirmek zorunda kalmıştır.

       Gelibolu istikametine gidebilmesi için nehrin üzerine bir köprü yapılmasının lüzumlu bul-muş ve hemen inşaatı için emir vermiştir. Bu emir üzerine Hicri.829’da inşaata başlanmış ve Hicri.847 yılında sona ermiştir.18 sene gibi uzun bir müddet süren bu muazzam eser 1293 m. uzunluğunda, 5,5 m. genişliğinde ve 174 kemerli olarak inşa edilmiştir. Köprünün inşaatı ile Cesri-i Ergene adıyla bir kasaba kurulmuş ve bugünlere kadar gelmiştir.

        O zaman inşaatlarda çalışan amele için imarethane, cami, kervansaray, medrese, hamam ve 2.Murat’ın ikametine mahsus bina ile köprünün öbür tarafından Ergene nehri üzerine inşaat edilen iki değirmenin muhafazası için Kırkavak Köyünden buraya birkaç aile iskanları yapılmıştır. Aynı zamanda Mehmet Bey’e Salarlı ve Malkoç, Yakupbey ve Karahamzabey gibi emekli gazilere yurtluk verilmesi için geniş ormanlık sahası olan bu yere UZUNKÖPRÜ ilçe-sinin ilk temelleri atılmıştır.

         İlçenin kuruluşundan önce Ömerbey, Yeniköy, Eskiköy, Kurtbey, Salarlı, Turnacı, Maksutlu, Değirmenci, Harmanlı isimleri ile tespit edilen birkaç köy ve 18 köyün mevcut ahalisi Türklerin Gelibolu’ya geçtikleri tarihten sonra buralara yerleşmiş oldukları tespit edilmiştir.

        2.Sultan Murat büyük köprüyü, camiyi, hamamı ve değirmenleri yaptırdıktan sonra bunların muhafazası ve idaresi için lüzumlu masraflara karşılık olmak üzere yukarıda zikredilen 18 köyün aşarını ve bu müesseselere tahsis ettiği eski Vilayet salnamesinde yazılıdır.

        Köprünün mimarı hakkında tarihe müstenit bir bilgi henüz elde edilmemişse de salnamede bu köprünün inşaatına kuşaktan İshak Bey’in nezaret ettiği yazılıdır. Bu köprü inşaatına köprü başında ve Belediye parkı ile tasfiye olunan yerde medfun Gazi Mahmut Bey isminde bir zatın köprünün inşaatında nezaret ettiği ve mutemet olarak çalıştığı, vefatı ile yerine İshak Bey’in nezaret ettiği öğrenilmiştir. “Cesri-i Ergene” Edirne’den Gelibolu’ya ve oradan da gemilerle Avrupa’ya, Mısır’a ve Suriye’ye sevk edilen birçok tüccar mallarının güzargahı olmuştur. O zamanlarda İstanbul Bizanslıların elinde bulunduğundan Edirne’den ticaret eşyaları yüklü kervanlar ile hep Cesri-i Ergene’den geçerek Gelibolu’ya gönderildiği Edirne tarihinde yazılıdır.